Ömer AKGÜL

ERİK ERİKSON ve PSİKO SOSYAL GELİŞİM KURAMI

Erikson’a göre kişi, çevreyle etkileşim içerisinde, yaşam boyunca büyür. Bunun için Erikson’un kuramı “psiko-sosyal gelişim” olarak da adlandırılmıştır. Benlik, gücünü yavaş yavaş ve yaşam boyunca elde eder. Erikson bu gelişimin sekiz evrede oluştuğunu öne sürer. Bu sekiz dönemden her birinin kendisine özgü gereksinimleri, yerine getirilecek görevleri, çözülecek sorunları, duyarlı yönleri, dönüm noktaları, ve özgül bunalımları (kriz) vardır. Normal kişilik gelişmesi, bu gereksinimlerin karşılanması, sorunların çözülmesi, görevlerin uygun zamanda yerine getirilmesi, bunalımların atlatılması ile gerçekleşir. Böylelikle, çatışma denilen şey aslında sürekli, ve durmak bilmeyen bir süreçtir. Ve yine Erikson’a göre “bu çatışmaların çözümleri kültürden kültüre değişmektedir” (Kulaksızoğlu, 1999 s. 31). Birbirinden kesin sınırlarla ayrılmamakla birlikte her dönemin kendine özgü özellikleri, çatışmaları ve krizleri vardır. Kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte tüm insan yaşamının kendine özgü bir seyri vardır (Şener, Şenol, http://www.tip.gazi.edu.tr/akd/dahili/cocukdonem3.html).

Aşamalı-türeyim ilkesi gereğince, her çağ, o döneme özgü temel bir çekirdek çatışmanın çözümünü içerir. Bu çekirdek çatışma, benliğin ruhsal-toplumsal gelişme süreci içerisinde aşması gereken bir dönüm noktası, bunalım, kriz olarak yer alır. Her çatışmanın biri olumlu, biri olumsuz iki karşıt kutbu vardır ve bu çatışma hiçbir zaman bütünüyle kesin bir çözüme kavuşmaz. Önemli olan, olumlu kutbun olumsuza göre üstünlük oranıdır, yine de karşıt olumsuz öğe çekirdek olarak bulunur.

JEAN PİAGET (1986-1980) ve BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI

Piaget : Rüzgâr nasıl oluşur?

Julia : Ağaçlar.

Piaget : Nereden biliyorsun?

Julia : Onları kollarını sallarken gördüm,

Piaget : Bu nasıl rüzgâr oluşturuyor?

Julia : (Elini yüzünün önünde sallayarak) İste böyle. Ama onların kolları daha uzun. Hem

daha çok ağaç var.

Piaget : Okyanuslardaki rüzgâr nasıl oluşuyor?

Julia : Karadan oraya esiyor. Yok,yok. Dalgalardan… (Kurtuluş).

Felsefe ve ruhbilimin öncülerinden sayılan İsviçreli bilim adamı Jean Piaget meslek yaşamının büyük bir bölümünü çocukları dinleyip, gözleyerek ve dünyanın her köşesinden bilim adamlarının aynı konuda hazırladıkları bilimsel yayınları inceleyerek geçirdi. Piaget sonuçta; çocukların, yetişkinlerden çok farklı düşündüklerini ortaya koydu. Kendilerini ancak dile getirebilen binlerce çocukla yaptığı görüşmelerden sonra, Piaget söz konusu yaş grubunun dışa vurdukları şirin, ancak mantığa aykırıymış gibi gelen görüşlerinin ardında kendilerine özgü bir düzen ve mantığı olan düşünce süreçlerinin yatabileceği sonucuna vardı. Einstein bunu, “yalnızca bir dahinin akıl erdirebileceği basitlikte bir buluş” olarak nitelendirdi. Piaget’nin ortaya attığı görüş, zekânın özünde yatan işlevlere yeni bir pencere açtı.

Piaget asla kendisini bir çocuk ruhbilimcisi olarak görmedi. Onun asıl ilgi alanı, Piaget bu konuya el atıp onu bir bilime dönüştürünceye dek, tıpkı fizik gibi felsefenin bir dalı olarak ele alınan bilgi kuramı idi. Piaget, bilgiye ulaşmanın birden çok yolu olduğunu ve bunların yargılama yoluna gidilmeden bir bilim adamının titizliğiyle incelendiğini öne süren, bir tür göreli bilgi kuramını oluşturdu. Piaget’den bu yana söz konusu alanın sınırları kadınlara özgü düşünce biçimleri, Afromerkezli düşünce biçimleri, dahası bilgisayara özgü düşünce biçimleri gibi konularla daha da genişledi. Gerçekten de, yapay zekâ ve zekânın bilgi işlem modeli Piaget’ye sanıldığından çok daha fazla şey borçludur. Piaget’nin geliştirdiği kuramın özünde, çocukların bilgiye ulaşma yöntemlerinin derinliklerine inilmesinin genelde bilginin nasıl oluşup geliştiğine ışık tutacağı görüşü yatmaktadır. Bu görüşün gerçekten de bilginin daha iyi kavranmasına neden olup olmadığı ise, Piaget ile ilgili her şey gibi, tartışmalı bir konudur. Son on yıldır Piaget’nin görüşlerine bilginin beynin içsel bir öğesi olduğu yönünde bir görüşle karşı çıkılıyor. İncelikli deneyler yeni doğan bebeklerin Piaget’nin çocukların oluşturduklarına inandığı bilgilerin bir bölümüne doğuştan sahip olduklarını ortaya koyuyor. Ne var ki, bilişsel kuram alanında Piaget’nin günümüzde de dev konumunu koruduğuna inananlar için, bebeğin doğuşta sahip olduğu bilgi ile erişkinlerin sahip olduğu bilgi arasındaki fark öylesine büyüktür ki, yeni buluşlar bu açığı kapatmak söyle dursun, olaya daha da gizemli bir boyut kazandırmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir